![]() |
Türkçe | English |
|
Makale Eng ![]()
Hakimler sınıfı
Teknik anlamda hukukçu olan kişinin (hakim ,savcı, avukat) bir zümreye ait olmaması
düşünülemez. Yargı erkini oluşturan hukuk teknisyenlerinin verecekleri kararlarla yönetime
etki etmeleri parlamenter sistemin doğası gereğidir. Yasama, yürütme ve yargı diye üçe
ayrılan bu erkler birbirlerini denetlemek suretiyle dengelemeleri, dolayısıyla yasama ve
yürütme erkinin kitle imha silahı haline dönüşmesi engellenmek istenmiş, doğru bir deyişle
öngörülmüştür. Halkın kendini yönetim biçimi olan Cumhuriyet’le ulaşmak istenen çoğulcu
demokrasi ve varılmak istenen nihai amaç halkın mutluluğudur. Hele hele bugün üzerinde bir
kez daha hassasiyetle düşünülmesi gerektiğine inandığım demokrasi tanımının doğru biçimde
anlaşılması gereğidir: Demokrasi, çoğunluğun dediğinin olması değil tam tersine azınlıkta
kalanın, yönetene oy vermeyenin de haklarının korunması, herkese ve her şeye rağmen
savunulmasıdır. Çoğunluğun verdiği oylarla yürütme erkini elde eden hükmedenlerin, sayısal
çoğunluk itibariyle yasama erki durumunda olan parlamentoda yüksek oranda söz sahibi
olması, ne yasamaya ne de yargıya söz geçirebilme hakkını vermez tam tersine iktidara
geldiği için her konuda söz hakkının yalnızca tek bir erke tabii olduğunun ileri sürülmesi yalın
cehaletin açık göstergesi sayılabilir. Öte yandan devlet yönetmek basit bir söylemle eylem ve
işlemler bütünü de değildir. ne cehalet kaldırır, ne de tahammülsüzlük. Tahammül sınırının
geniş olması koşuldur. Oy çokluğunun sağladığı avantajın verdiği iktidar gücünün getirdiği
şehvetli sarhoşluk halinin hükmeden için bir konforken, hükmedilen için zulüm haline
dönüşeceği tartışmasızdır. Bitmesi an meselesidir. İşte bu konforu yaşamaya izin vermeyecek
olan erk ise yargının ta kendisidir. Parlamenter sistemin getirdiği erkler ayrımının özelliği de
burada yatar. Kurumların birbirini yapıcı olarak denetlemesi arzu edilendir. Oysa hemen filmi
bir süredir yaşananlar üzerinden kurgulayacak olursak değerlendirmelerimiz acımasız
görülebilir. Birinin yaptığını diğerinin bozması hali olarak görülen, daha doğrusu anlaşılan
bile denemeyecek olan bir tahammülsüzlük halinin varlığını düşünüyorum. Denetleme
mekanizmasının amacının hükmedenlerin gördüğü ya da hitap ettikleri her kimse onun
tabanına yansıtmaları ya da izah ediş biçimlerinin tahammülsüzlüklerinin bir göstergesi
olduğunu varsaymayı tercih ediyorum. Çünkü aksi hali, yani parlamenter sistemi
bilmediklerini değil de içlerine sindiremediklerini söylemek safdillik olur. Oysa bugün yargı
erkine karşı gösterilen tepki en azından şimdilik dayanaksız gözüküyor. Sadece bir saldırış
hali mevcut: Bu saldırgan tutumun temelinde ise entelektüel bir tavır ya da politik bir
duruştan zaten söz edilemez. Ortada bırakın belli bir ideolojiden süzülmüş olan düşünce ya da
inançla yoğrulmuş olan politik bir duruşu, bir tavır olmadığı gibi rasyonalizmden nasibini
almış entelektüel bir tavırdan söz edilebilsin. Gerçeğe ulaşmanın en önemli etkenlerinden
birinin –hatta bana göre en önemlisi olanın- doğruyu tespit işlemi olacağıdır. Tıp doktorunun
isabetli teşhisi ile doğru tedaviyi uygulamasına benzer bir yöntem ve diyalektikle amaca
ulaşılarak çoklukla acımasız olan gerçek bulunacaktır. Gelgelelim uzunca bir süredir doğru
tespitlerden uzakta yaşadığımızı gözlemliyorum. Toplumun her kesiminde bu çözülme –
yozlaşma demek daha mı doğru olur-mevcut. Aydın olarak nitelendirilemeyecek, litariklerin (
diploma sahiplerinin), bir şekilde ulaştıkları makamlara handiyse yapışmaları, oldukları yeri
sömürmelerinin açıklaması sanırım içinde bulundukları bilgi kirliliğinden olsa gerek. Ciddiyeti tartışılacak hale gelen kurumların amiyane tabiriyle kahve geyiğine benzer biçimde
uçuşan söylemlerle harekete geçmeleri ardında merkepliği kuşku götürmez bir cehalet ve
sömürü özlemi yatmaktadır. Yükünü tutup kenara çekilmiş hayırsever beyefendiyi oynarken
ölüme yaklaşanın verdiği korku ile adaletli olmayı keşfeden köşe dönücü, artık yerini köşe
kapmacıya bırakmıştır. Taşralı geçmişini aklı sıra romantik biçimde ortaya seren densizlerden
geçilmiyor ortalık. Birde bunlara kafa göz yararak saldıranlar var ama hadi olsun muhalif ses
ya daha sevimli bulunuyor. Bütün bunlar olup biterken sade suya tirit misali gazeteciler, sözde
yazarlar ve hatta daha da ileri gidersek bilcümle yalakalar iktidarda olana bir yerlerini
yaslamaya çalışıyorlar. Ebelemece oynarcasına bugün ben yarın sen anlayışı her demde
kendine bir görüntü karşılığı buluyor. Dün topçu olma özlemiyle yanıp tutuşan gençlik bugün
popçu, yarın karındeşen jack’i oynamaya soyunursa şaşmamak lazım. Sömürüye son derece
açık din ve milliyetçilik duyguları gerçek anlamından uzakta simsarlık ve kafatasçılığa
dönüşüyor. Türk, Kürt, Arap, Yahudi her neyse bir şekilde taban bulmaya kalkışıyor.
Tabansızların oluşturduğu topluluğun önde gidenlerinin peşinde koştukları tek şey ise mutlak
iktidar, otorite… Karar verme makamında hak ederek bulunanların yanı sıra orayı işgal
edenlerde var. Bu yetmezmiş gibi iktidar dışında olanlara objektif olarak baktığını söyleyen
ÖTEKİLEŞTİRİCİLER. Bir kısım medya gibi bir kısım hukukçularda bulunmakta! Kötü
yasanın olmadığı kötü uygulayıcının bulunduğu hep bilinen bir gerçek. Yaşamın en değerli
hali özgür biçimde yaşamaktır buna karşı duranların, iktidarı sınırlamaya çalışanlara karşı
durdurma amacıyla hareket ettirecekleri makam olarak hakimleri seçti önüne gelen bir davada
uygulanması gereken kanun hükmünün anayasaya aykırılığını ileri sürerek bu durumu
Anayasa Mahkemesi önüne götürecek bir hakimin varlığından uzaktayız . Örneğin Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunun 174. maddesi kanunun yayımlandığı günden beridir bir kez
olsun tartışmaya konu olamadı. Yasayla bile hakime emir verilemez prensibi hukuk devleti
ilkesinin kaçınılmaz koşullarından biriyken bu maddedeki hüküm ne AKP’nin kapatma
davasında ne de Ergenekon davasında tartışılmadı. Hakimler 15 gün içinde red etmedikleri
iddianamenin kabul edilmiş sayılacağına dair kanuni emri içeren hükmü görmezden geldiler.
Kuvvetler ayrılığı rejiminde yaşıyoruz. O zaman hakimlerdeki bu güçsüzlüğün nedeni
araştırılmalıdır. Gerçek anlamda hakim teminatı verilmeksizin Türk Milleti adına karar verme
makamında bulunanların verdikleri kararlara kuşkuyla bakmaya devam etmek ne yazık ki
kaçınılmaz son olacaktır. Amaçlanan erkler ayrımında sözü edilen yargı erkinin gerçek
anlamda var olacağı bir sistem kurmak için hakimlerin objektif davranmalarını sağlayacak
biçimde davranmalarının koşullarını hazırlamaktan geçmektedir. Mevcut koşullar ne yazık ki
gerçekçi objektiviteyi sağlamaktan oldukça uzaktır. Sözü fazla uzatmamak adına bir diğer
önemli hususta , kutsal devlet anlayışının terk edilmesi sonucunda bireyin ön plana
çıkartılacağı hümanizmin geçerli akçe olacağı düşünce sistemini kurmaktan geçer. Zira, yargı
kamu düzeni adı altında kutsal devlet düşüncesinin karşısındaki hiçbir düşünceye tahammül
edememektedir.
14.10.2009 tarihinde aşağıdaki adreste yayımlanmıştır.
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=TumYorumlar&ArticleID=959116&PAGE=4
.
|